16 Eylül 2010 Perşembe

İnsan Dediğin de Nihayetinde Bir Makinadır

ÜÇ İKİ BİR KAYIT... Baştan başlamak lazım kurgulamak için dünyanı. Bana "İnsan dediğin de nihayetinde bir makinadır." dedirtiyor; gördüklerim, duyduklarım ve hissettiklerim. Tasarımımızı kim yapmışsa, her bir parçamız Fibonacci'de süzülüyor. Tüm kısımlar birbirleriyle uyum içerisinde. Çok önemli bir anonim şirket konulmuş ortaya. Her bir parça diğeriyle kontak halinde, tüm civatalar yerine oturmuş, sol omzumuzun hemen 15 cm kadar aşağısına da bir motor konulmuş, randımanını devrini harmanlayan bu konuda da ustalığını göstermiş. Makinanın olmazsa olmazlarındanmış. Şirketin de ikinci adamıymış. Her bölgeye ayrı özen gösteriliyor, alt sistemlerdeki elemanlar da emir komuta zincirini hiç bir zaman bozmuyor. Mekanik aksamlar da kemik denilen baş müdürelerden sorumlu tutuluyormuş. Alt çeneden 15 cm kadar yukarıda ise programlanmış bir ana komuta bölgesi var, adeta bir beyin gibi görev yapıyormuş(!)İçine duygu yüklemesi ve mantık da eklenmiş. Bu makinanın tek sorunu da bu sanırım. Arada bir bu ikisinin birbirine karışması... KESTİK

1 Eylül 2010 Çarşamba

Keder Bizim Buralara Hiç Uğramaz Zannederdik

ÜÇ İKİ BİR KAYIT.... Birden söndü ışıklar, sustu ampulumun akkoru. Karanlık şatoyu ele geçirmiş... Ne kadar güçlü olursan ol, kahramanını, geçmişini paylaştığın, geleceğinde hep olmasını istediğin, insanları yatakta görmek, bilincinde artık en ufak yerlerde tutulduğunu bilmek, ben kimim dediğinde cevap alamamak, onu o halde görmek. Sana, ilaçlara, hasta ruhlu doktor ve hemşirelere, muhtaç olduğunu görmek, onu ayağa kaldıramamak, daha çok acı çekmesine şahit olmak zorunda olmak... Ölüm değil benim korkum, ondan çekinmiyorum. Tek üzüntüm pamuğuma, canıma acı çektirmesi,onun canını yakması...KESTİK

22 Temmuz 2010 Perşembe

Hazırcılar

ÜÇ İKİ BİR KAYIT.... İnsanoğlu ister, hiç sormadan sorgulamadan çok daha fazlasını ister. Çünkü alışmıştır bir kez hazıra; paranın, yemeğin, zevkin, sevginin bile hazırını arzular, gün geçtikçe. Bir kere başlanmışsa, bu yoldan dönüş pek zordur. Çünkü sizin adınıza her şey düşünülmüş, hazırlanmış ve çoktan gelecek kurgulanmış olur.

Hazırcılar, sevgiyi de gün geçtikçe somut algılamaya başlar. Onlar için duyguların adı, hediyelere, romantizmin adı, mekanlara başbaşa yenilen yemeklere dönüşmüştür. Sevginin adı aslında para olmuştur. İlk görüşte aşk, artık karakterlere değil, giysilere, elde tutulan araba anahtarlarına, telefon markalarına dönüşmüştür. Çünkü artık meta aşkı başlamıştır.

Peşinden koşmalar bitmiştir. Günlerce düşünmeler bitmiştir. İnsanlar da teknolojikleşmiştir. Merak duygusu ölmüştür. Her istediğin an sevdiğini veya sevmeyi beklediğin kişiyi görür olmuşsundur. Eskiden güzeli, özelliştiren bedenler, bu gün güzeli öznelleştirerek onun bile varlığına son vermek üzeredir. Her istediğini hazıra konan günümüz insanı, "Nasıl olsa yenisini bulurum." mantığıyla sevdiğim dediği insanı bile, an itibariyle silebiliyor. Karşısındaki bedenden kurtulmaya çalışan, onu obje olarak görmeye başladığı an bahanelere sığınan erkekler, güzel olduklarını sanıp reddedilmeyeceğini zanneden kadınlar, yazıyı okurken gözlerin kısılıp daha da dikkatli okumaya başladıysan korkarım sen de onlardan birisisin....KESTİK

1 Temmuz 2010 Perşembe

Hayatın ta Kendisi Elliot Dalga Prensibi

ÜÇ İKİ BİR KAYIT....Her bireyin bir hayat tarzı vardır ve hayatında belli inişler çıkışlar bulunur. Hayatımız bu inişlere ve çıkışlara bağlı olarak ilerler. İnsanoğlu doğumuyla hayata başlangıcını yapar. Çocukluk trendinde ergenliğe kadar hızla büyüme kateder. Yaşı büyüse de ergenlikte belli sorunlar yaşadığından gençlik trendinde geriye doğru gider. Ergenlik bittiğinde ise artık daha olgundur ve yetişkinlik trendi başlar. Olaylara bakış açısı değişmiştir. Elinde mesleği, kariyerinde ataklar yapar. Önüne kimi zaman geri çekmeler çıkar onu yıldırmak ister ama yetişkinlik trendi onun en dinamik olduğu evredir ve kimse onu bu trendin yolundan alı koyamaz. Hayatını kazanır, çocukları olur, iyi bir işe sahip olur. Hayattaki karını en çok yetişkinlik trendinde alır. Ve kırk beşli yaşlara geldiğinde yaşlandığını düşünmeye başlar geri çekilmek ister, motivasyonu düşer yaşlılıktan korkar bu da onun geri çekilme trendine girmesine sebep verir ama bu çok uzun sürmez ve çocukları hayatını kurtarıp, torunlarını da eline aldığında artık son yükselişini yapmak için atağa kalkar onlara ömrünü adamaya başlar. Kariyerinde zirveye varır. Her şeyin tadının artık en son noktasına gelir. Ve artık dinlenmeye çekilip hayatı geri sayfasından izler işte bu dönem de yaşlılık trendidir. Hücrelerinin yok oluşuna şahit olmak zorunda kalır ve sonunda bu dünyaya gözlerini yumar....KESTİK

27 Haziran 2010 Pazar

Hocam Ne Yaptın Sen Ya

ÜÇ İKİ BİR KAYIT.....Hocam ama ben size söyledim, bu soru oradan çözülmez diye. Siz o öyle olmaz böyle olur dediniz ama bana. Sizi kınıyorum, her neyse gelelim bana. Ben küçükken uzaylı adamlar çizermişim kağıtlara, ta o zamanlardan belliymiş demek ki ilme, irfana kendimi adayacağım. Gerçi ne alakaysa, her uzayla uğraşan ilimle irfanla mı uğraşıyor, ukala arkadaş kitlemin "Hiç valla!" deyişlerini duyar gibiyim şu an. Akıllım ben gözlerim açık doğmuşum. Ha buradan nereye bağlayacaksın dersen, gözüm açıktır demek istedim sadece, bakınız eş anlamlısı: "Salak değilim lan ben!" Bağırmak istememiştim ama birden geldi işte öyle. Velev ki, çocukluk dönemimde ailemin de tıpışlamasıyla müziğe başladım, zorla helvacıoğlu flütlerini çaldırıp, her şarkıdan sonra da alkışlarlardı, bu arada ben de anlamsız eblek bir şekilde gülümserdim. Helvacıoğlu'nu hep merak etmişimdir. Ne ayaksın oğlum sen, gidip helva yapsana birader. "Soyadının hakkını ver!!" Derdim. Ama doğru değil mi hangi adamın aklına blok flüt yapmak gelir ki. Her neyse, yattık kalktık, yattık kalktık günler geceleri kovaladı ve ben gitara başladım sonra ben de zamanımın gençliğine uyup şiirler, şarkılar, türküler besteledim, (türküler kısmı külliyen yalan) baktım adeta ışıl ışıl parlıyorum , bari insanlar da beni dinlesin dedim. İşte (http://www.myspace.com/mrgududu) burada ondan dolayı bulunuyorum. Arada dinleyin beni, "Hee iyi yapmış valla!" deyin, mutlu edin beni. Bu arada sabahları aniden uyandırılmayı hiç sevmem, hiç gerçi uyandırılmasam da ben aniden uyanırım! Konuyu özetlemek gerekirse " Kahrolsun sabahları çalıştırılan, süpürge, çamaşır makinesi v.b..."....KESTİK

9 Haziran 2010 Çarşamba

Anahtarsız Mavi Zindanlar

ÜÇ İKİ BİR KAYIT.... Anlamak için düşünmeye gerek yok, düşünmek için yargılamaya da gerek yok. Sözcüklerini birleştirmek için zekanı kullanıyorsan ne ala ancak konuşmak için, yumruklarını konuşturuyorsan çok yazık.Günler geçer büyürsün, ayakların ellere düşer, eller üstündeki bedenin de ayaklara düşecektir. Bunları bir bir yaşarsın, pişmanlıkların da olur, arada bir de ağlarsın. Tüm bunların yanında sırtında biriken yükler olacaktır, onları çantanda taşırsan, daha da artacaktır, büyüyecektir o çantanın hacmi. Bir gün bir olta takılacaktır ardından, çekecektir seni okyanusun diplerine, özlediğin o maviliklere, ancak okyanus mavisinin içerisinde bu sefer gökyüzü mavisini özleyeceksindir. Maviye özlemin her gün daha da değişecektir. Ona aşık olacaksındır, hapsedecektir seni en bilinmezliklerin içerisine. Öyle zamanlar olacaktır ki o maviliklerin içerisinde kimi zaman köpek balıklarından kaçarken, kimi zaman da mercanların üzerine uzanıp huzuru bulacaksındır, ancak hepsi mavinin altında gerçekleşektir. Hiç bir zaman maviye yukarıdan bakamayacaksındır. Çünkü bir kez takılmıştır olta ağzına. Sonra bu her aklına geldiğinde tekrar ağlamaya başlayacaksın.... KESTİK

4 Nisan 2010 Pazar

Kendini Kaybetmekten Korkanlardan Mısın Yoksa?

ÜÇ İKİ BİR KAYIT... Namusun ağzına sakız olmuşsa artık ben sana orada dur demek zorundayım arkadaş. Ben ne namuslu adamlar, ne namuslu kızlar gördüm, hepsi birbirinden namussuzdu. Nasıl oluyor o diyeceksiniz. Ben de size şu yanıtı vereceğim. Olay fahişe ve teres roller oynayıp kendine namustan kıyafet diktirmekle olmuyor bir kere. Sevdiğimle yaşıyorsam mutluluğumu, huzurumu, zevkimi, orgazm kim bana namussuz diyebilir veya kim sevdiğime bu sıfatı söyleyebilir?!

Her gün laflarıyla kira parasını ödediğin namus kasasının kapıları ardına kadar açıksa, ne gereği var en son model güvenlikli anahtarlarını koynunda saklamaya. Sen nasıl olsa namusluymuşsun be kardeşim(!) Üzerindeki kıyafetinle pek hoş duruyorsun ama kim bilir kaç terziye gittin o kıyafetin söküklerini diktirtmek için, kaç iğne hiç görünmeyecek delikler açtı kıyafetinde. Olsun boşver sen nasıl olsa giymişsin namusunu üzerine, kimse bir laf bile edemez(!)

Belki evleneceğin adamı bekliyorsundur, namusumu ona saklıyorum diyorsundur. Saygım sonsuz. Ama cesaretin varsa önce üzerindeki şu kıyafeti çıkar bir bakalım... KESTİK

6 Şubat 2010 Cumartesi

Sahip olman gerek tek varlık -Beynin-!

ÜÇ İKİ BİR KAYIT... Hayaller kurarsın bazen, hiç kimsenin ulaşamayacağı, isimler mırıldanırsın bazen hiç kimsenin duymadığı, bazen de insanlar seversin hiç kimsenin görmediği daha doğrusu göremediği ütopya insanlar....kendine, mutluluğuna ağlarsın bazen, bazen ağlarken boğulursun yalnızlığında bazense o mutluluktan yanakların gerilir çenen ağrır.... Acılar büyütür seni, aranın hiç bir zaman iyi olmadığı doğrulardır onlar. Sen istemesen de peşinden geleceklerdir, sen korkmasan da onlar kapının arkasına saklanacaktır, sen tozları temizlesen de o kitabın üstü yine toz tutacaktır... Sen ki tekrar güveneceksin, isteyeceksin, özümseyeceksin, can bileceksin baston olarak gördüğün elleri, sonra onlar seni besleyeceklerdir fikirleriyle, ruhlarıyla, sen istemeden seninmişçesine davranacaklardır o küçük elleriyle, yüzleri gülümseyecektir, gözleri ışıldayacaktır senin her sözünde ama onlar da sönecektir senin en karışık olduğun bir anda, onlar da yok olup gidecektir senin en derin hayallerinde...VE geriye bir tek sen kalacaksın... onun için yaşarken güveneceğin tek varlık beynindir ufaklık, seni senden koruyacak arkadaşlara değil, seni sana anlatacak bir beyne ihtiyacın olacaktır her zaman....KESTİK