ÜÇ İKİ BİR KAYIT... Namusun ağzına sakız olmuşsa artık ben sana orada dur demek zorundayım arkadaş. Ben ne namuslu adamlar, ne namuslu kızlar gördüm, hepsi birbirinden namussuzdu. Nasıl oluyor o diyeceksiniz. Ben de size şu yanıtı vereceğim. Olay fahişe ve teres roller oynayıp kendine namustan kıyafet diktirmekle olmuyor bir kere. Sevdiğimle yaşıyorsam mutluluğumu, huzurumu, zevkimi, orgazm kim bana namussuz diyebilir veya kim sevdiğime bu sıfatı söyleyebilir?!
Her gün laflarıyla kira parasını ödediğin namus kasasının kapıları ardına kadar açıksa, ne gereği var en son model güvenlikli anahtarlarını koynunda saklamaya. Sen nasıl olsa namusluymuşsun be kardeşim(!) Üzerindeki kıyafetinle pek hoş duruyorsun ama kim bilir kaç terziye gittin o kıyafetin söküklerini diktirtmek için, kaç iğne hiç görünmeyecek delikler açtı kıyafetinde. Olsun boşver sen nasıl olsa giymişsin namusunu üzerine, kimse bir laf bile edemez(!)
Belki evleneceğin adamı bekliyorsundur, namusumu ona saklıyorum diyorsundur. Saygım sonsuz. Ama cesaretin varsa önce üzerindeki şu kıyafeti çıkar bir bakalım... KESTİK
Yeni bir senaryo yazdım okumak istemez misin? Hatta az önce kayda soktum. Buyur oku ve izle:)
4 Nisan 2010 Pazar
6 Şubat 2010 Cumartesi
Sahip olman gerek tek varlık -Beynin-!
ÜÇ İKİ BİR KAYIT... Hayaller kurarsın bazen, hiç kimsenin ulaşamayacağı, isimler mırıldanırsın bazen hiç kimsenin duymadığı, bazen de insanlar seversin hiç kimsenin görmediği daha doğrusu göremediği ütopya insanlar....kendine, mutluluğuna ağlarsın bazen, bazen ağlarken boğulursun yalnızlığında bazense o mutluluktan yanakların gerilir çenen ağrır.... Acılar büyütür seni, aranın hiç bir zaman iyi olmadığı doğrulardır onlar. Sen istemesen de peşinden geleceklerdir, sen korkmasan da onlar kapının arkasına saklanacaktır, sen tozları temizlesen de o kitabın üstü yine toz tutacaktır... Sen ki tekrar güveneceksin, isteyeceksin, özümseyeceksin, can bileceksin baston olarak gördüğün elleri, sonra onlar seni besleyeceklerdir fikirleriyle, ruhlarıyla, sen istemeden seninmişçesine davranacaklardır o küçük elleriyle, yüzleri gülümseyecektir, gözleri ışıldayacaktır senin her sözünde ama onlar da sönecektir senin en karışık olduğun bir anda, onlar da yok olup gidecektir senin en derin hayallerinde...VE geriye bir tek sen kalacaksın... onun için yaşarken güveneceğin tek varlık beynindir ufaklık, seni senden koruyacak arkadaşlara değil, seni sana anlatacak bir beyne ihtiyacın olacaktır her zaman....KESTİK
22 Aralık 2009 Salı
KISA ve ÖZ
ÜÇ İKİ BİR KAYIT... Hiç ummadığın bir anda karşına çıkar soru kişileri, aklına takılır da takılır, sürekli düşünüp durursun kaçanı kovaladığını sanırsın ama aslında kovalanan sensindir, "Soru ekleri?!" tarafından...
Bazen kaybolursun, hangi yola girsen aynı yüzlerden maskeler karşına çıkar. Üzerinde daha çok baskı vardır. Artık öyle bir duruma gelmiştir ki bağırmak istersin ama "içinden".
Sorumlulukların seni boğmaya başlar. Tek başına çıktığın o yolda, elini tutacak hiç kimsenin olmadığını bilmek yüreğini daha da acıtır. Tek çaren "Başarmak!" olacaktır.
Seni incitenler, her adımında bacağına bıçak saplamak isteyenler de olacaktır. Ne düşündüğünü önemsemeyeceklerdir. Onlar tek bir şeye odaklanmıştır çünkü o da seni:"Bitirmek." Onlara böyle anlarda verebileceğin en ağır cevap da bacağından akan kan gibi görünen şeyin sadece "SALÇA" olduğudur.... KESTİK...
Bazen kaybolursun, hangi yola girsen aynı yüzlerden maskeler karşına çıkar. Üzerinde daha çok baskı vardır. Artık öyle bir duruma gelmiştir ki bağırmak istersin ama "içinden".
Sorumlulukların seni boğmaya başlar. Tek başına çıktığın o yolda, elini tutacak hiç kimsenin olmadığını bilmek yüreğini daha da acıtır. Tek çaren "Başarmak!" olacaktır.
Seni incitenler, her adımında bacağına bıçak saplamak isteyenler de olacaktır. Ne düşündüğünü önemsemeyeceklerdir. Onlar tek bir şeye odaklanmıştır çünkü o da seni:"Bitirmek." Onlara böyle anlarda verebileceğin en ağır cevap da bacağından akan kan gibi görünen şeyin sadece "SALÇA" olduğudur.... KESTİK...
5 Aralık 2009 Cumartesi
KRALLARINSA TEK İSTEĞİ MUTLU OLMAKTIR...
ÜÇ İKİ BİR KAYIT.... Kralları incitmek zordur. Görkemli şatosunda, odasının penceresinden tüm evreni izler, karar verir. Çok düşünür. Fikirleri o yakut elmaslarla kaplı güneşin altında alabildiğine parlayan koca tacın altında değer kazanır. Kimse düşünmeden düşünür. Diplomatik oynar...
Kralımızın koca bir kalbi vardır. O herkesi düşünür. Zekasına her zaman güvenir. Onun karşısında dik durmak, fikirlerini alt etmek her kraliçenin harcı değildir. İyilik ve doğruluk için onurunu ortaya koyar. Ona göre iyilikle ve doğrulukla çıkılmış her yol onun kalbindeki ütopik anlantisin kapılarını açmaya yeter de artar. Onun için samimiyet önemlidir. O kapıdan girecek her kimse kralın şatafatlı aslan derisi koltuğunun önünde dimdik ayakta durmasını bilmeli, onurunu korumalıdır. Ancak o zaman kralımız hürmet eder ve o kimsenin sözcüklerinin beyninde değer kazanmasına izin verir. Kralımız bu yüzden, diğer devletlerin kralları arasında da büyük saygınlık görür, onlara göre kralımızın tek bir sözü, güneşin batmasına ve tekrar doğmasına sebep olabilir. Bu yüzden onun yüzüne baktığınızda o görkemli siyah gözleri gözünüzü alacaktır, ama ona saygı duyduğunuzda da kalbinizi ışığıyla ısıtacaktır.
Kralımız, hürmetlimiz, koca bir devrin tek emsali... Siz ki zorluklara boyun eğmemiş, hayallerinizin yedi düvel peşinden koşmuş birisiniz. Sizin için zenginliğin ve gücün tek işlevliği hayallerinizi, hayatlara dönüştürmek için kullandığınız zümrüt tanelerinden ibaret olmuştur. Siz ki hep var olun. Yaşayın siz yüce kral!!
Krallar sevilmek ister. Kralımız her zaman mutluluğa odaklanmıştır. Ona göre herkes mutluluğu konusunda bencil olmalıdır. Ne geçmişimiz ne de geleceğimiz, şu ana kadar yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacaklarımız başka kimsenin hayatı olmayacaktır. Sadece kendimize ait bir hayattır bu. Onu kendi yolumuzda sadece mutluluk uğruna harcamalıyız. Mutluluğun adı kral için "Kraliçe" olacaktır. Bu nedenle kralımız, ipekten döşeli pelerinini çıkarttığında dahi ona krallığını hissettirecek, bakışlarındaki göz alıcı ışıktan kaçmayan, o ışığı yansıtan kraliçeyi sevecektir.
Kralın mantığında yatan "kral" beynidir, ruhunda yatan "kraliçe" ise kalbidir... Bu sebeptendir ki; ancak onun "beynine" sadık olacak ve kralımızın "kalbine" sahip olacak kişi onun kraliçesi olabilecektir.... KESTİK
Kralımızın koca bir kalbi vardır. O herkesi düşünür. Zekasına her zaman güvenir. Onun karşısında dik durmak, fikirlerini alt etmek her kraliçenin harcı değildir. İyilik ve doğruluk için onurunu ortaya koyar. Ona göre iyilikle ve doğrulukla çıkılmış her yol onun kalbindeki ütopik anlantisin kapılarını açmaya yeter de artar. Onun için samimiyet önemlidir. O kapıdan girecek her kimse kralın şatafatlı aslan derisi koltuğunun önünde dimdik ayakta durmasını bilmeli, onurunu korumalıdır. Ancak o zaman kralımız hürmet eder ve o kimsenin sözcüklerinin beyninde değer kazanmasına izin verir. Kralımız bu yüzden, diğer devletlerin kralları arasında da büyük saygınlık görür, onlara göre kralımızın tek bir sözü, güneşin batmasına ve tekrar doğmasına sebep olabilir. Bu yüzden onun yüzüne baktığınızda o görkemli siyah gözleri gözünüzü alacaktır, ama ona saygı duyduğunuzda da kalbinizi ışığıyla ısıtacaktır.
Kralımız, hürmetlimiz, koca bir devrin tek emsali... Siz ki zorluklara boyun eğmemiş, hayallerinizin yedi düvel peşinden koşmuş birisiniz. Sizin için zenginliğin ve gücün tek işlevliği hayallerinizi, hayatlara dönüştürmek için kullandığınız zümrüt tanelerinden ibaret olmuştur. Siz ki hep var olun. Yaşayın siz yüce kral!!
Krallar sevilmek ister. Kralımız her zaman mutluluğa odaklanmıştır. Ona göre herkes mutluluğu konusunda bencil olmalıdır. Ne geçmişimiz ne de geleceğimiz, şu ana kadar yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacaklarımız başka kimsenin hayatı olmayacaktır. Sadece kendimize ait bir hayattır bu. Onu kendi yolumuzda sadece mutluluk uğruna harcamalıyız. Mutluluğun adı kral için "Kraliçe" olacaktır. Bu nedenle kralımız, ipekten döşeli pelerinini çıkarttığında dahi ona krallığını hissettirecek, bakışlarındaki göz alıcı ışıktan kaçmayan, o ışığı yansıtan kraliçeyi sevecektir.
Kralın mantığında yatan "kral" beynidir, ruhunda yatan "kraliçe" ise kalbidir... Bu sebeptendir ki; ancak onun "beynine" sadık olacak ve kralımızın "kalbine" sahip olacak kişi onun kraliçesi olabilecektir.... KESTİK
4 Aralık 2009 Cuma
KRALİÇE...
ÜÇ İKİ BİR KAYIT.....Kraliçeler kibar bir inandırıcılıkla fısıldıyarak konuşabilir. İpekler ve danteller giyebilir ve saçları mis gibi kokabilir. Hatta tek elinizle kaldırabileceğiniz bir yapma bebek gibi görünebilir. Ancak, tüm kadınsılığına, tatlı tavırlarına ve nefis zarafetine karşın, bu kadın şaşırtıcı bir rahatlıkla pantalonlar giyer ve bunlar da ona bayağı yakışır. Kafası erkekçe bir mantıkla çalışır ve her tartışmada kralla başabaş yarışabilir. Hatta bazen kralı geçebilir de; bunula birlikte,
KESKİN ZEKASINI GÖSTERİR
Kraliçeler, karşılarında en ufak bir fikir tartışması olanağı çıktığı zaman keskin zekalarını göstereceklerdir. Eğer onunla tartışmaya girmek istemezseniz, o kendi kendisiyle tartışacaktır. Kraliçeler kendi başına bir kavgayı başlatabilir, büyük bir gösteriş içinde kendi başına sürdürebilir ve kendi başına bitirebilir.
Sizin tek katkınız "ama neden?" veya "ben öyle düşünmüyorum" demeniz olabilir, ama bu sözünüz bazen onu bir saat veya daha fazla süren parlak bir monoloğa başlaması için aradığı şeydir. Ne var ki bu monolog süresince onun çekiciliği karşısında ölebilirsiniz. Her üç cümlede bir o dayanılmaz tatlı gülümseyişiyle gülecek ve siz sonunda kolayca fikrinizi değiştireceksiniz; tıpkı onun kolayca erkeğin ayrıcalığını elinden alarak cinsiyet değiştirdiği ve sonra da gene o yumuşacık aşk kadınına döndüğü gibi.
Açık berrak bir mantıkla krala kendine inandıracaktır. Kraliçenin hiçbir noktayı gözden kaçırmadığından emin olmak için herşeyi iki kez tartma merakı bir yana, romantik aşk veya arkadaşlık ya da her ikisini birden arayan bir kral için o, ideal kadındır. Onun tartışma merakı, içtenlikle adil bir karara varma arzusuna dayanır. Daha kötüsü de olabilirdi. Hiç olmazsa, başka imparatorlukların topraklarında doğan bazı kraliçeler gibi tartışırken yalnızca kendi koyduğu kuralları geçerli saymıyor veya inatçılıkla bütün fikirlere karşı çıkmıyor. Ayrıca o, kendi fikirlerinin çoğunu, havayı biraz yumuşatacak şekilde diplomatik bir nezaketle savunuyor.
Kraliçemiz evlenmeden önce de sonra da çalışmak ister. Satın alabileceği güzel şeyler için para kazanmak ister.
O, güzel giysileri, pahalı parfümleri, müziği çok sever. Çoğunlukla, kendini ruhsal ve fiziksel olarak gerçekten hasta eden düzensiz çevrelerin sefaletinden ve çikinliğinden kurtulabilmek için, kraliçenin büyük paralara ihtiyacı vardır. Ancak, onun çalışmasının ve para kazanmak istemesinin başka bir nedeni daha vardır. Erkeği. Kraliçenin şu geçici dünyada herşeyden daha çok değer verdiği bir tek şey varsa, o da, sevmek, onurlandırmak ve yönetmek için seçtiği kraldır. Kraliçe yalnız oynamaktan nefret eder. Gerek iş hayatında, gerekse romantik yaşamında onun en derinden ihtiyaç duyduğu şey arkadaşlıktır. Yalnız çalışmayı sevmez ve kesinlikle yalnız yaşayamaz. Kraliçeye göre evlilik ortaklaşa bir iştir ve bir şirket kadar kesin kuralları vardır. Birliğin başkanı kraldır, bu onur krala verilmiştir. Onun yapısı ekip çalışması için yaratılmıştır. Kralın ilgi duyduğu bütün işlere ve faaliyetlere olabildiğince katılmak isteyecektir.
ONURSUZCA BİRŞEY YAPMAZ
Kraliçeyle birlikte yaşamanın bir çok nimetleri vardır. Bir kere, hiçbir zaman kralın mektuplarını açmayacaktır. O, hiçbir zaman bu kadar onursuzca bir şey yapmaz. Hiçbir zaman kralın diplomatik hayatındaki sırları arkadaşlarına açmaz veya onu halkının önünde utandırmaz. Onun bir melek mi yoksa bir şeytan mı olduğunu merak ettiğiniz anlar olacaktır, ancak melekler çoğunlukla onun yanında savaşırlar. Çocuklarını çok sevecek ve şefkatle büyütecektir ama onlar kesinlikle kraldan sonra geleceklerdir. Onlar ikinci derecede ortaklardır, ülkenin kralısınızdır ve kraliçe bu temel gerçeği hiçbir zaman unutmayacaktır. Onlar annelerinin kalbinin büyük bir bölümüne sahip olacaklar ancak o, çocuklar gelmeden önce krala vermiş olduğu köşeyi çalmalarına asla izin vermeyecektir. Çocukların oyunu kralın dinlenmesine engel olursa çocuklara oldukça sert davranacaktır.
KRALİÇE BÜYÜK DÜŞÜNÜR
Hayatını asla boşluğa adamaz, kurallarına saygı duyulmasından gurur duyar. Onun kurallarına saygı duymayanın hayatında yeri yoktur. Kralını her zaman onurlandırır. Başka devletlerin kraliçeleri onun asilliğini, zerafetini ve kendine has duruşunu her zaman kıskanacaklardır.
Kraliçe her zaman hafızalarda kalacaktır. Çünkü o göründüğünün ötesinde kendi içinde sadece ona ait koca bir devleti yönetmektedir... Bu devletin adı Kraldır... KESTİK...
KESKİN ZEKASINI GÖSTERİR
Kraliçeler, karşılarında en ufak bir fikir tartışması olanağı çıktığı zaman keskin zekalarını göstereceklerdir. Eğer onunla tartışmaya girmek istemezseniz, o kendi kendisiyle tartışacaktır. Kraliçeler kendi başına bir kavgayı başlatabilir, büyük bir gösteriş içinde kendi başına sürdürebilir ve kendi başına bitirebilir.
Sizin tek katkınız "ama neden?" veya "ben öyle düşünmüyorum" demeniz olabilir, ama bu sözünüz bazen onu bir saat veya daha fazla süren parlak bir monoloğa başlaması için aradığı şeydir. Ne var ki bu monolog süresince onun çekiciliği karşısında ölebilirsiniz. Her üç cümlede bir o dayanılmaz tatlı gülümseyişiyle gülecek ve siz sonunda kolayca fikrinizi değiştireceksiniz; tıpkı onun kolayca erkeğin ayrıcalığını elinden alarak cinsiyet değiştirdiği ve sonra da gene o yumuşacık aşk kadınına döndüğü gibi.
Açık berrak bir mantıkla krala kendine inandıracaktır. Kraliçenin hiçbir noktayı gözden kaçırmadığından emin olmak için herşeyi iki kez tartma merakı bir yana, romantik aşk veya arkadaşlık ya da her ikisini birden arayan bir kral için o, ideal kadındır. Onun tartışma merakı, içtenlikle adil bir karara varma arzusuna dayanır. Daha kötüsü de olabilirdi. Hiç olmazsa, başka imparatorlukların topraklarında doğan bazı kraliçeler gibi tartışırken yalnızca kendi koyduğu kuralları geçerli saymıyor veya inatçılıkla bütün fikirlere karşı çıkmıyor. Ayrıca o, kendi fikirlerinin çoğunu, havayı biraz yumuşatacak şekilde diplomatik bir nezaketle savunuyor.
Kraliçemiz evlenmeden önce de sonra da çalışmak ister. Satın alabileceği güzel şeyler için para kazanmak ister.
O, güzel giysileri, pahalı parfümleri, müziği çok sever. Çoğunlukla, kendini ruhsal ve fiziksel olarak gerçekten hasta eden düzensiz çevrelerin sefaletinden ve çikinliğinden kurtulabilmek için, kraliçenin büyük paralara ihtiyacı vardır. Ancak, onun çalışmasının ve para kazanmak istemesinin başka bir nedeni daha vardır. Erkeği. Kraliçenin şu geçici dünyada herşeyden daha çok değer verdiği bir tek şey varsa, o da, sevmek, onurlandırmak ve yönetmek için seçtiği kraldır. Kraliçe yalnız oynamaktan nefret eder. Gerek iş hayatında, gerekse romantik yaşamında onun en derinden ihtiyaç duyduğu şey arkadaşlıktır. Yalnız çalışmayı sevmez ve kesinlikle yalnız yaşayamaz. Kraliçeye göre evlilik ortaklaşa bir iştir ve bir şirket kadar kesin kuralları vardır. Birliğin başkanı kraldır, bu onur krala verilmiştir. Onun yapısı ekip çalışması için yaratılmıştır. Kralın ilgi duyduğu bütün işlere ve faaliyetlere olabildiğince katılmak isteyecektir.
ONURSUZCA BİRŞEY YAPMAZ
Kraliçeyle birlikte yaşamanın bir çok nimetleri vardır. Bir kere, hiçbir zaman kralın mektuplarını açmayacaktır. O, hiçbir zaman bu kadar onursuzca bir şey yapmaz. Hiçbir zaman kralın diplomatik hayatındaki sırları arkadaşlarına açmaz veya onu halkının önünde utandırmaz. Onun bir melek mi yoksa bir şeytan mı olduğunu merak ettiğiniz anlar olacaktır, ancak melekler çoğunlukla onun yanında savaşırlar. Çocuklarını çok sevecek ve şefkatle büyütecektir ama onlar kesinlikle kraldan sonra geleceklerdir. Onlar ikinci derecede ortaklardır, ülkenin kralısınızdır ve kraliçe bu temel gerçeği hiçbir zaman unutmayacaktır. Onlar annelerinin kalbinin büyük bir bölümüne sahip olacaklar ancak o, çocuklar gelmeden önce krala vermiş olduğu köşeyi çalmalarına asla izin vermeyecektir. Çocukların oyunu kralın dinlenmesine engel olursa çocuklara oldukça sert davranacaktır.
KRALİÇE BÜYÜK DÜŞÜNÜR
Hayatını asla boşluğa adamaz, kurallarına saygı duyulmasından gurur duyar. Onun kurallarına saygı duymayanın hayatında yeri yoktur. Kralını her zaman onurlandırır. Başka devletlerin kraliçeleri onun asilliğini, zerafetini ve kendine has duruşunu her zaman kıskanacaklardır.
Kraliçe her zaman hafızalarda kalacaktır. Çünkü o göründüğünün ötesinde kendi içinde sadece ona ait koca bir devleti yönetmektedir... Bu devletin adı Kraldır... KESTİK...
21 Kasım 2009 Cumartesi
Klasik Türk İnsanı
ÜÇ İKİ BİR KAYIT.... Biz garip bir milletiz. Hakkaten pek komiğiz ya. İçimizde öyle komik şahaserler barındıryoruz ki bu gerçekten bizim topluma renk katıyor. Bazen de yok artık bu kadarı da pes dedirtiyor.
Beni en çok güldüren ve düşündürense "Sen yap sana bir şey olmazsa ben de yaparım!" mantığıdır. Gencinden yaşlısına, hangi meslekten, kültür seviyesinden olursa olsun her Türk İnsanı'nın kesinlikle barındırdığı bir özelliktir. Bu kesinlikle bizim genlerimizde var. Biz bu özellikle doğuyoruz.
En basitinden veriyim hemen örnekleri:
1-)Geçen sene gerçekleşiyor:
-BEN: "X" Abi hadi gel Amerika'ya gidelim abi yazın, çok eyleniriz bak altını üstüne getiririz ha ne dersin abi??
-"X" ABİ: Kardeş sen git gör bakalım önce bir sonra seneye birlikte gideriz!
-BEN: PEKİ abi!!!!
2-)Bir kaç hafta önce gerçekleşiyor:
-BEN: "Y" kanka yeni bir kurs açılmış bizim bölümle ilgili gidelim bak on numara olur. Hem birlikte gidersek daha iyi çalışırız. Ha ne dersin kanka?
-"Y" kanka: Kanka sen git önce bir, yararını görürsen ben de sonra giderim!
-BEN: PEKİ kanka!!
3-)Skycoaster (yaklaşık 150 metre yükseklikten aşağıya sallandırıyorlar) olayına girmişiz geçen sene deli gibi adrenalin. En bombası da bu zaten.
-BEN: "Z" arkadaş, gel hadi skycoaster yapalım mı dostum bak çok deli adrenalin ya, çok eğleniriz valla.
-"Z" arkadaş: Ya dostum sen bi dene bakalım ölmezsen ben de denerim
-BEN: PEKİ dostum!!! (PEKİ: YUH OHA ÇÜŞ bu kadarı da pes artık kardeşim.)
Ya işte ben bu mantığı anlamıyorum. Neden ya! İnsanlar neden hep kendilerini başkasıyla karşılaştırır? Ben bu olayı anlamam. Herkesin zevki, rengi, cinsi, tadı farklıdır. Tamam yaşananlardan feyz alıcaz da bu olayı bence bizim Türk Milleti yanlış algılıyor. Ben yaşadığım yukardaki olaylardan şunu çıkarttım: X=Y=Z bu denklem çözümsüz....KESTİK...
Beni en çok güldüren ve düşündürense "Sen yap sana bir şey olmazsa ben de yaparım!" mantığıdır. Gencinden yaşlısına, hangi meslekten, kültür seviyesinden olursa olsun her Türk İnsanı'nın kesinlikle barındırdığı bir özelliktir. Bu kesinlikle bizim genlerimizde var. Biz bu özellikle doğuyoruz.
En basitinden veriyim hemen örnekleri:
1-)Geçen sene gerçekleşiyor:
-BEN: "X" Abi hadi gel Amerika'ya gidelim abi yazın, çok eyleniriz bak altını üstüne getiririz ha ne dersin abi??
-"X" ABİ: Kardeş sen git gör bakalım önce bir sonra seneye birlikte gideriz!
-BEN: PEKİ abi!!!!
2-)Bir kaç hafta önce gerçekleşiyor:
-BEN: "Y" kanka yeni bir kurs açılmış bizim bölümle ilgili gidelim bak on numara olur. Hem birlikte gidersek daha iyi çalışırız. Ha ne dersin kanka?
-"Y" kanka: Kanka sen git önce bir, yararını görürsen ben de sonra giderim!
-BEN: PEKİ kanka!!
3-)Skycoaster (yaklaşık 150 metre yükseklikten aşağıya sallandırıyorlar) olayına girmişiz geçen sene deli gibi adrenalin. En bombası da bu zaten.
-BEN: "Z" arkadaş, gel hadi skycoaster yapalım mı dostum bak çok deli adrenalin ya, çok eğleniriz valla.
-"Z" arkadaş: Ya dostum sen bi dene bakalım ölmezsen ben de denerim
-BEN: PEKİ dostum!!! (PEKİ: YUH OHA ÇÜŞ bu kadarı da pes artık kardeşim.)
Ya işte ben bu mantığı anlamıyorum. Neden ya! İnsanlar neden hep kendilerini başkasıyla karşılaştırır? Ben bu olayı anlamam. Herkesin zevki, rengi, cinsi, tadı farklıdır. Tamam yaşananlardan feyz alıcaz da bu olayı bence bizim Türk Milleti yanlış algılıyor. Ben yaşadığım yukardaki olaylardan şunu çıkarttım: X=Y=Z bu denklem çözümsüz....KESTİK...
30 Ekim 2009 Cuma
Herkes bir "olgun" olmuş gidiyor...
ÜÇ İKİ BİR KAYIT.... Merhabalar epey bir aradan sonra tekrar yazıyorum. Uzun zamandan beri düşünüyorum açıkçası. Kanaatime ve gözlemlerime göre 24 yaşından sonra insanlarda bir olgunluk furyası başlıyor. Özellikle Türk Gençliği'nde bu açıkça görülmekte. Hepsi birden "Kahretsin hayat omuzlarıma çok fazla şey yüklüyor, dünyayla savaşmak zorundayım, siz küçükler hiç bir şey anlamazsınız, ben çok şeyler yaşadım, hayat beni çok yordu, anlatsam roman olur, herkes şöyle karşıma geçsin de bir şeyler anlatayım öğütler vereyim!" triplerine giriyor. Belki ben de 24'ümden sonra bu tripleri yapacağım. Anlamadığım "ama neden?" İnsanlarda neden bir olgunlaşma amacı vardır. Evet katılıyorum; kimi durumlarda insan usturuplu olmalıdır, mantıklı ve soğuk kanlı düşünmelidir ama kimi durumlarda da çocuk olmalıdır. Bana kalırsa amaç mutlu olmak olmalıdır sadece. Kimi insanlar gördüm bana "Ay sen daha çok gençsin, ay sen daha çok küçüksün ama, daha önünde yaşayacağın çok şey var, daha büyüyeceksin! " gibi cümleler kuruyorlar. Ya ama benim büyümek istediğimi size kim söyledi. Onlara " Keşke siz de büyümeseydiniz de hala benim kadar mutlu olabilseydiniz! " demek geliyor içimden. Çünkü bırakın herkes mutlu olacağı yaşta kalsın arkadaşım. Evet benden büyük olabilirsiniz, 24'ünü aşmış tribal enfeksiyona yakalanmış olabilirsiniz ama benim şu yaşıma kadar neler yaşadığımı nerden biliyorsunuz bakın sizi bir kınarım görürsünüz gününüzü sonra:) Özellikle " Ha ha sevimli şey seni!" diye yanıma yaklaşıp "Ne olgunmuşsun sen ya!" demeleri yok mu, delirtiyorlar beni. Ben meyve miyim ya " Ha iyi bu olgunlaşmış!" der gibi. Lütfen burdan olgun arkadaşlara sesleniyorum. Ne olursunuz artık şu enfeksiyondan kurtulun. Önemli olan gerçekten mutlu olabilmek, kendinizi nasıl mutlu hissediyorsanız öyle kalın ve insanlara saygı duyun. Yaşlarından dolayı değil, insan olduklarından dolayı. Evet, ben hala çocuk ruhuma sahip olabilirim. Ama eğer bu ruha da sahip olmasam gerçekten o zaman çekilmez olurmuş hayat. Keşke hiç büyümesem. Keşke hep 21 yaşımda kalsam. Keşke Herkes çocuk kalabilse. Belki o zaman doğrularımız en iyi söylenmiş yalanlar olmaktan çıkarlardı. Hepinize soruyorum hanginiz son zamanlarda bir çocuğun hayatı umursamadan, sadece kendi hayallerinde gezerek mutlu olması kadar mutlu oldu?.... KESTİK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)